Prof.Dr. Bahriye Üçok

İlk ve orta okulu Ordu\'da, liseyi İstanbul Kandilli Kız Lisesi'nde bitirdikten sonra Dil Tarih Coğrafya Fakültesi ile Devlet Konservatuarı opera bölümündeki öğrenimini aynı zamanda yürüttü. Samsun ve Ankara'da 11 yıl süren öğretmenliğinden sonra İlahiyat Fakültesi'nde asistan oldu. 1957 yılında doktora, 1964 yılında doçentlik sınavını verip İslam Tarihi bölümüne öğretim üyesi tayin edildi. 1971\'de Cumhuriyet Senatosu'na kontenjan senatörü olarak olarak atandı. Altı yıl süreyle bu görevde çalıştı. 1983\'te Halkçı Parti kurucu üyesi olarak Ordu'dan milletvekili seçildi. 6 Ekim 1990 günü hain bir suikast sonucu yaşamını yitirdi.
Eserleri:
- İslam'dan Dönenler ve Yalancı Peygamberler
- İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar
- İslam Tarihinde Emeviler – Abbasiler
- Ortaçağda Müslümanların Günlük Yaşayışları
- Atatürk'ün İzinde Bir Arpa Boyu

Atatürk'le Gelen Kadın Hakları
Kadın hakları açısından tarihe baktığımız zaman, islamiyetin bu yolda kadınlar yararına getirmiş olduğu yenilikleri dünyanın başka hiç bir yerinde ve çağındaki devrimlerle kıyaslanmayacak kadar büyük bir hamle olduğu açıkça görülecektir. Şöyle ki: İslamiyetten önceki kadın haklarıyla sonrakiler arasında saptanan büyük farklar bu gerçeği açıkça gözler önüne sermeğe yeterlidir. 6. yüzyılın Arap kadını genellikle hak süjesi değil hak objesi idi. Nitekim cahiliye çağı denilen islam öncesi çağda kadın evlenirken velisi tarafından satılmakta ve bundan dolayı da satın alanın, yani kocasının mamelekinden sayılmakta idi. Öyle ki, koca öldüğü zaman karıları mirasçıları arasında bölüşülmekte ve oğulları üvey anneleri ile evlenmekte idiler. Doğaldır ki, bu durumda kadının miras hakkı da yoktu. çünkü kendisi mirasın konularından birisi sayılmakta idi. Kocalar karılarını hiç bir şarta bağlı olmadan boşayabilmekte idiler ve dul kadınlar da bir yıl süre ile hiç bir temizlik yapmadan bir çadırda oturmak zorunda idiler. Ayrıca bazı arap kabilelerinde kız çocuklarının öldürüldüğü de herkesce bilinmektedir. 7nci yüzyılın başlarında islamiyet ve hadislerle kadına kişiliğini tanıdı. Bundan böyle ergin ve mümeyyiz kadın tam ehliyetli hak süjesi haline geldi. Artık o mirasın konusu değil bazı durumlarda erkeğin yarısını almakla birlikte, bu hakkın da sahibidir. Evlenmede kocanın vermesi gereken bedel, artık kadının velisine değil, doğrudan kendisine ödenecektir. Böylece kadın, boşanma veya dul kalma durumları için bir tür garanti elde etmiş olmaktadır. Kadının iktisadi ve ticari hayatta istediği gibi çalışabilmesi için hiçbir engel kalmamıştır. Evlenirken iradesini beyan etmesi şarttır. üvey oğulları ile evlenme; zorunluluğu kaldırılmakla kalmamış, hatta yasaklanmıştır. ilim tahsil etmek her müslüman kadın ve erkeğe farzdır hadisi ile de bilimsel alanda kadınla erkeğin farklı olmadığı gösterilmek istenmiştir. Ancak tarih boyunca büyük islam alemindeki kadınların büyük çoğunluğu kendilerine islamiyetin tanımış olduğu bu haklardan tamamiyle habersiz ve bu hakların bilincine varmadan gene de erkeklerin adeta bir kölesi gibi bir çok bakımlardan eski yaşayışlarını sürdürüp gitmişlerdir. çünkü islam ülkelerinde, en ücra köylere kadar eğitim değil kadınları, erkekleri bile ele alıp yetiştirme yollarını aramamıştır. 1926 yılında Medeni Kanununun kabulü ile ve 5 Aralık 1934’de kadınlara siyasal haklarının tanınmasıyla, Atatürk de tarihin en büyük devrimlerinin birini gerçekleştirmiştir.  Ancak büyük şehirlerimizde ve kasabalarımızda kadınların bugün bilim, bürokrasi, teknokrasi, öğretim, eğitim, ticaret ve ekonomi alanlarında yüklenmiş oldukları rollere bakarak kendimizi aldatmayalım. Bugün bile Türkiyemiz kadınlarının büyük bir bölümü Cumhuriyet\'le gelen devrimlerin kendilerine tanımış olduğu haklardan habersizdirler; hatta islamiyetin vermiş olduğu haklardan da habersizdirler. Bu cümlemi bir örnek vererek açıklayalım: İslam dini dinsel bir evlenme kuralı getirmemiştir yani Hiristiyan kişilerin kilisede rahibin önünde evlenmek istediklerini beyan etmeleri ve doğan çocuklarını vaftiz ettirip adları yazılmış olan kilise defterinin aynı sayfasına kaydettirmek gibi bir saptanma işlemi müslümanlıkta öngörülmemiştir. Kilise öteden beri hem evlenmeleri hem doğumları saptayan bir çeşit nüfus kütüğü görevini yapmaktadır. İslam hukukuna göre evlilik sadece iki erkek tanık önünde sözle ifade edilmekten öteye gidememiş olduğundan evlilik zevalinden sonra bile iki erkek tanıkla saptanabilmekte idi. Böylece dini bir nikahın olmayışı bir çok kişileri eski geleneklerine göre evlenmekte adeta serbest bırakmıştır. Yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğunda evlenecek olanlardan ‘izinname’adı verilen bir resmi belgenin istenmesi de evlenmeleri saptama imkanı vermemiştir. Taraflar resmi belge olmadan da aralarında bildikleri gibi evlenmeye devam etmişlerdir ve hala da etmektedirler. Bugün hala en ücra köylerimize kadar öğretim ve eğitimin girmemiş olması, girdiği yerlerde de yetersiz bulunması en ilkel evlenme biçimlerinin günümüze değin geçerli olması sonucunu vermiştir. Bence bugün kanunlarımızda kadınlarla erkeklerin eşitliğini bozan önemli hayati bir hüküm yoktur onun için Türk kadınını bundan böyle kadınlara yeniden haklar veya eşitIik hakları kazanmak için bir mücadeleye atılmak zorunluluğunda görmüyorum. Kadınların ancak kanunlarımızın kendilerine tanıdığı hakların bilincine varabilmeleri ve onları erkeklerin baskısından uzak, serbestçe kullanabilmeleri için bir eğitim ve öğretim seferberliğine inmek zorunluluğunu kabul ediyorum. Ta ki kadın yalnız oy verme hakkı olduğunu bilmekle kalmasın bu hakkını kocasının veya kendi üstünde etken olan başka erkeklerin baskısından uzak özgürce kullanabilsin.