Prof. Dr. Muammer Aksoy

Ateşli bir hatip, inanmış bir laik ve kararlı bir Atatürkçü.. Muammer Aksoy'un 1950'li yıllardan bu yana taşıdığı kimliği ve kişiliğini yakından tanıyanların, onu tanımlarken kullandığı üç sıfat bu. 1917 yılında Antalya\'da doğan Muammer Aksoy 1937 yılında İstanbul üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1950 yılında ise Zürih Hukuk Fakültesini Hukuk Doktoru; ünvanıyla bitirdi. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde 1952 yılında doçent, 1963 yılında profesör olan Aksoy, 27 Mayıs ihtilali sonrasında 1961 Anayasasının hazırlanmasında önemli katkılarda bulundu ve Kurucu Meclis'te Anayasa'nın sözcülüğünü yaptı. Aksoy, 1960'lı yıllarda milli petrol ve maden hareketinin öncülüğünü yapmış, bu konuda devrin bakanları ile polemiklere girmişti. 1957 yılından bu yana Türk Hukuk Kurumu'nun başkanlığını sürdüren Aksoy, 1977 yılında CHP'den Milletvekili seçildi ve bu görevini 12 Eylül 1980'e kadar sürdürdü. Parlemento görevi sırasında TBMM Anayasa Komisyonu başkanlığını yapan Aksoy, ayrıca Avrupa Konseyi üyeliğinde bulundu ve 11 yıl süre ile CHP Parti Meclisi üyeliği yapan, Muammer Aksoy,  Atatürkçü Düşünce Derneği Kurucu Başkanlığını yaptı. Evli ve iki çocuk babası olan Aksoy, 31 Ocak 1990 tarihinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti
Eserleri :
- Atatürk ve Sosyal Demokrasi
- Atatürk ve Tam Bağımsızlık
- Laikliğe çağrı
- Devrimci öğretmen Kıyımı
-Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı Seçimi / Rejim Bunalımına ve Kötü Sonuçlarına Doğru Pupa Yelken Gidiş
-Sosyalist Enternasyonal ve CHP

Atatürk ve Tam Bağımsızlık
Dün olduğu gibi bugün de, bazı politikacıların mantığında ve dilinde, kavramlar niteliklerini değiştirmektedirler. Bu gibiler, birbiriyle açıkça çelişen kavramları aynı zamanda savunabilmek gibi bir hüneri gösterebiliyorlar.  İçtenlikten yoksun veya kavramları birbirinden ayırt edemeyen bu düşünüşteki kişiler, siyahla beyazı bağdaştırmanın yolunu buldukları kanısındadırlar. Böyle bir bağdaşma sonucunda ortaya çıkan artık gridir. Grinin, beyaz ya da siyah olmadığı şüphesizdir.
Vesayetle bağdaşan bir bağımsızlık da, tam ve gerçek bağımsızlık değil, olsa olsa sadece yarı bağımsızlık; başka bir deyimle yarı bağımlılıkdır. Hatta uygulamada, en önemli noktalar da kendisini gösteren bağımlılık, fiilen tam bağımlılık sonucunu bile doğurabilir. İşte bugün geri kalmış bir ülkenin, örneğin Türkiye’nin çeşitli önemli noktalarda ve alanlarda bağımlı duruma gelmesini küçümsemeye çalışan kişilerin tutum1arını aydınlatma bakımından, bu düşünü Sivas Kongresindeki öncülerini gün ışığına çıkarmak faydalı olacaktır. Gerçekten Sivas Kongresi sırasında, bu gibi kavram canbazlarına bol bol rastlanmaktadır. Bu nedenle zamanımızda, Amerika’nın vesayetini kabul eden, onsuz yaşayamayacağımızı, ona tabi olmamızın normal bir şey olduğunu belirten, hem de bağımsızlık edebiyatından faydalanmayı ihmal etmeyen siyaset adamlarının varlığına tanık oldukça, Sivas Kongresindeki Amerikancıların sözlerini ve tutumunu hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor. Mustafa Kemal, Sivas Kongresindeki görüşmeleri anlatırken, bağımsızlıkla, güdümü bağdaştırmaya çalışan bu kelime canbazları hakkında şöyle diyordu:  Refet beyin söylediği şuydu: Güdümün bağımsızlığı zedelemiyeceği kuşku götürmez iken, bazı arkadaşlarımız: Bağımsız mı kalacağız, yoksa güdümü mü kabul edeceğiz?  yollu bir takım düşünceler ileri sürüyorlar. Onun için her şeyden önce güdümün ne olduğu anlaşılmalıdır. Bununla birlikte, güdümden söz açmadan önce de, zihinleri gıcıklayan bu raporda, bu deyime ne gözle bakıldığını anlamak gerekir. Fazıl Paşa Hazretleri,  bağımsızlığı koruma koşulu ile güdüm buyuruyorlar.  Refet bey diyordu ki: Bizim, Amerikan güdümünü yeğ tutmaktan amacımız, bütün toplumları tutsak kılan yürekleri, vicdanları söndüren İngiliz güdümünden kurtulmak, yumuşak ve ulusların vicdanlarına saygı gösteren Amerika’yı kabul etmektir. Yoksa, asıl iş para işi değildir. Söz olarak, güdüm ile bağımsızlık birbirine engel şeyler değildir; yalnız, eğer biz gerçekte güçlü olmazsak, işte o zaman güdüm altında eziliriz ve o zaman güdüm bizim için bağımsızlığı bozucu olur. Bugün Amerika’nın vesayetini savundukları halde bağımsızlığımızın da hiçbir suretle zedelenmiyeceğini (hatta gölgelenmeyeceğini) iddia eden (bağımsızlığımızı zedelemeğe razı olmanın vatana ihanet olduğunu teslim etikleri halde, tuttukları sakat yolu kusursuz sayan) bazı kelime oyuncuları vardır ki, bunların çelişme şaheseri olan açıklamalarını dinlediğimiz zaman, Sivas Kongresindeki görüşmeleri dinler gibi oluyoruz.
Atatürk ve Tam Bağımsızlık sf.88